ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1923-1938) , 4. ÜNİTE İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ DÖNEMDE TÜRKİYE VE DÜNYA 2. KONU
Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders notları, Tarih ders notları, tarih ders notları, ayt tarih ders notları, tyt tarih ders notları, tarih özet, tarih 9 ders notları, tarih 10 ders notları, tarih 11 ders notları, inkılap tarihi ders notları, çağdaş Türk ve dünya tarihi ders notları, güncel tarih ders notları, özet konu anlatım, kısa tarih, yeni kitaba göre hazırlanmış ders notları, yeni müfredat tarih , tarih pdf
İÇİNDEKİLER
Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Türkiye-İngiltere İlişkileri ve Musul Sorunu
Türkiye-Fransa İlişkileri
Türkiye-Sovyetler Birliği (SSCB) İlişkileri
Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi (1932)
Balkan Antantı (1934)
Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi (1936)
Sadabat Paktı (1937)
Hatay Sorunu ve Hatay’ın Ana Vatana Katılması (1939)
Atatürk’ün Ölümü ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi
Atatürk Dönemi Türk dış politikası
İki ana bölüme ayrılır:
1923-1930 yılları arası dış politika öncelikleri Lozan Barış Konferansı’ndan kalan sorunları çözmeye yöneliktir.
1930-1938 yılları arasındaki Türk dış politikasının önceliklerinde ise 1930’lu yıllarda Almanya ve İtalya’nın saldırgan ve yayılmacı politikaları sonucu yaklaşan II. Dünya Savaşı tehlikesine karşı alınacak tedbirler önem kazanmıştır.
Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra Türk-Yunan ilişkilerinde nüfus mübadelesi ve patrikhane önemlidir.
Lozan Barış Antlaşması’na göre 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan önce İstanbul’da yerleşik olan Rumlar ve Batı Trakya’daki Türkler dışında kalan, Türkiye’deki Rumların ve Yunanistan’daki Türklerin mübadelesi (değişimi) kararlaştırıldı.
Yunanistan, İstanbul’da mümkün olduğu kadar fazla sayıda Rum bırakmak istiyordu.
10 Haziran 1930’da Ankara’da imzalanan bir antlaşmayla yerleşme tarihlerine bakılmaksızın İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinin hepsi “yerleşik” sayıldılar.
Türk-Yunan antlaşmanın imzalanmasında İtalya’da Mussolini liderliğinde kurulan faşist yönetimin etkisi oldu.
İÇİNDEKİLER
Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Türkiye-İngiltere İlişkileri ve Musul Sorunu
Türkiye-Fransa İlişkileri
Türkiye-Sovyetler Birliği (SSCB) İlişkileri
Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi (1932)
Balkan Antantı (1934)
Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi (1936)
Sadabat Paktı (1937)
Hatay Sorunu ve Hatay’ın Ana Vatana Katılması (1939)
Atatürk’ün Ölümü ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi
Atatürk Dönemi Türk dış politikası
İki ana bölüme ayrılır:
1923-1930 yılları arası dış politika öncelikleri Lozan Barış Konferansı’ndan kalan sorunları çözmeye yöneliktir.
1930-1938 yılları arasındaki Türk dış politikasının önceliklerinde ise 1930’lu yıllarda Almanya ve İtalya’nın saldırgan ve yayılmacı politikaları sonucu yaklaşan II. Dünya Savaşı tehlikesine karşı alınacak tedbirler önem kazanmıştır.
Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra Türk-Yunan ilişkilerinde nüfus mübadelesi ve patrikhane önemlidir.
Lozan Barış Antlaşması’na göre 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan önce İstanbul’da yerleşik olan Rumlar ve Batı Trakya’daki Türkler dışında kalan, Türkiye’deki Rumların ve Yunanistan’daki Türklerin mübadelesi (değişimi) kararlaştırıldı.
Yunanistan, İstanbul’da mümkün olduğu kadar fazla sayıda Rum bırakmak istiyordu.
10 Haziran 1930’da Ankara’da imzalanan bir antlaşmayla yerleşme tarihlerine bakılmaksızın İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinin hepsi “yerleşik” sayıldılar.
Türk-Yunan antlaşmanın imzalanmasında İtalya’da Mussolini liderliğinde kurulan faşist yönetimin etkisi oldu.
Patrikhane meselesini Yunanistan Uluslararası Lahey Adalet Divanına götürmeye çalıştı, Patrikhane sorununu Türkiye bir iç sorun olarak gördü.
Nüfus mübadelesi sorununun çözülmesinden sonra Yunanistan Başbakanı Venizelos, Türkiye’yi ziyaret etti.
30 Ekim 1930’da Türk-Yunan Dostluk Antlaşması imzalandı.
1934’te Venizelos, Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi
Türkiye ve Yunanistan arasında kurulan dostluk ve iş birliği ortamı, 1950’li yıllarda başlayacak olan Kıbrıs Sorunu’nun ortaya çıkmasına kadar devam etti.
Türkiye-İngiltere İlişkileri ve Musul Sorunu
İngiltere, I. Dünya Savaşı’nın sonunda, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın daha mürekkebi kurumadan 3 Kasım 1918’de Musul’u işgal etti.
Türkiye, Misak-ı Millî sınırları içinde yer alan Musul’u geri alabilmek için Lozan’da büyük bir uğraş vermişti.
Musul Meselesi’nin Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere bırakılması kabul edildi.
Taraflar arasında ikili görüşmeler 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da Haliç Konferansı adı altında başladı.
İngiltere Musul meselesini Milletler Cemiyetine taşıdı.
Bu yüzden görüşmelerden bir sonuç elde edilemedi ve mesele Milletler Cemiyetine taşındı.
16 Aralık 1925’te yapılan toplantıda Milletler Cemiyeti, Musul’un Irak’a bırakıldığını ilan etti.
İç politikada yaşanan olumsuz gelişmeler ve iç güvenlik sorunları nedeniyle Türkiye, Milletler Cemiyetinin kararını kabul etmek zorunda kaldı.
Misak-ı Millî’den taviz verilmek zorunda kalındı.
5 Haziran 1926’da Türkiye ve İngiltere, Ankara Antlaşması’nı imzaladı.
1926’da Musul konusunda varılan çözümden sonra Türk-İngiliz ilişkileri gelişmeye başladı.
1929’da İngiltere’nin Akdeniz Filosu’nun İstanbul’u ziyareti, ilişkilerde yumuşama sürecini artırdı.
1936’da İngiltere Kralı VIII. Edward’ın ziyareti, ilişkileri olumlu yönde etkile
Türkiye-Fransa İlişkileri
Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile Fransa arasındaki ilk sorun Türkiye-Suriye sınırının tespiti olmuştur.
Türkiye ile İngiltere arasındaki Musul anlaşmazlığının çözümünden sonra, karma komisyonun aldığı karar 30 Mayıs 1926’da imzalandı.
Türkiye-Suriye sınırı tam olarak belirlendi.
Diğer bir sorun Osmanlı Devleti’nin borçları konusunda yaşandı.
Osmanlı Devleti’nin en fazla borçlandığı ülke Fransa idi.
Borçların ne kadar süre içinde ve hangi ülkenin parasıyla ödeneceği 13 Haziran 1928’de imzalanan bir antlaşmayla belirlendi.
Türkiye’deki yabancı okullar sorunu, Türk-Fransız ilişkilerini etkileyen bir diğer konu başlığı oldu.
Türkiye, konuyu iç meselesi sayarak tutumundan hiçbir ödün vermeden uygulamalarına devam etti
Fransa ile yaşanan diğer anlaşmazlık konusu ise, Adana-Mersin demir yolunun millîleştirilmesi sırasında yaşandı.
Haziran 1929’da Adana-Mersin demir yolu bir Fransız şirketine verilmedi, Türkiye tarafından satın alındı.
Hatay’ın statüsü konusu, Türkiye ile Fransa arasında yaşanan başka bir önemli bir sorun oldu.
Hatay’ın 1939’da Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla mesele son buldu.
Türkiye-Sovyetler Birliği (SSCB) İlişkileri
Türk-Sovyet ilişkilerine temel teşkil eden antlaşma, 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması’dır.
Sovyetler Birliği, TBMM’yi ve Misak-ı Millî’yi resmen tanıdı.
Musul sorunu sırasında 17 Aralık1925’te, Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması imzalanarak Türkiye ile SSCB arasındaki yakınlaşma devam etti.
1936’dan itibaren Türk-İngiliz yakınlaşmasının başlaması, Türk-Sovyet ilişkilerinin zayıflamasına yol açtı.
Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi (1932)
ABD Başkanı Wilson’un I. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya barışını sağlamak ve korumak amacıyla Milletler Cemiyetinin kurulması kararı, Paris Barış Konferansı’nda alındı.
Milletler Cemiyeti, 10 Ocak 1920’de Cenevre’de kuruldu.
Yunanistan’ın ve İspanya’nın önerisiyle Milletler Cemiyeti, Türkiye’yi üyeliğe davet etti.
Türkiye, dünya barışının korunması için Milletler Cemiyeti üyesi oldu (18 Temmuz 1932).
Balkan Antantı (1934)
1930’da Türk-Yunan etabli sorununun çözülmesi ve Venizelos’un Türkiye’yi ziyareti iki devlet arasındaki ilişkileri iyileştirmişti.
Bulgaristan komşularından toprak talep ediyordu.
Arnavutluk için Balkan Antantı’na katılmadı.
1932 yılından itibaren dünyada güç dengeleri değişmeye başladı.
İtalya ve Almanya’da ortaya çıkan totaliter rejimler (Faşizm ve Nazizm)’in saldırgan ve yayılmacı politikaları, Balkan Yarımadası’ndaki devletleri endişelendirdi.
Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya, Atina’da toplanarak 9 Şubat 1934’te Balkan Antantı’nı imzaladılar.
Bu antant ile sınırlar karşılıklı olarak güvenlik altına alındı.
Balkan ülkesi olan Bulgaristan revizyonist bir politika takip etmesi, Arnavutluk ise İtalya’nın baskısı altında bulunması nedeniyle bu antanta katılmadı.
Yugoslavya'nın paktan ayrılması ile pakt dağıldı.
Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi (1936)
Lozan Barış Antlaşması’na göre Boğazların her iki yakası askerden arındırılarak Türkiye’nin başkanlığında uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakılmıştı.
1930’lu yılların başında hızlı bir silahlanma yarışı başladı.
İtalya Habeşistan’ı işgal etti.
Japonya Çin’e ait Mançurya bölgesini işgal etti.
Dünya barışını korumak ve sağlamakla yükümlü olan Milletler Cemiyeti yetersiz kaldı.
Bu süreçte Atatürk, Milletler Cemiyetine başvurarak barışçı yolla Boğazların statüsünün gözden geçirilmesini istedi.
Türkiye’nin çağrısı üzerine İsviçre’nin Montrö şehrinde bir konferans toplandı.
İngiltere, Boğazlarla ilgili Türkiye’nin tezlerini desteklerken Sovyet Rusya bazı konularda karşı çıktı.
İtalya ve Japonya ise bu sözleşmeyi imzalamak istemediler.
20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.
Bu antlaşmaya göre:
1. Boğazlar Komisyonu kaldırıldı.
2. Boğazların savunması Türkiye’ye bırakıldı.
3. Yabancı ticaret gemilerinin Boğazlardan geçişi serbest bırakıldı.
4. Savaş gemilerinin geçişi için bazı sınırlamalar getirildi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırlayıcı hükümler kaldırıldı,
Türkiye’ye Boğazlarda tam egemenlik hakkı tanındı.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik önemi arttı.
Sadabat Paktı (1937)
İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi ve doğu ülkelerini hedef alan yayılmacı siyaseti üzerine Türkiye öncülüğünde İran, Irak ve Afganistan bir araya geldiler.
Bu ilişkilerin kurulmasında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin 1934 yılında Türkiye’yi ziyareti de etkili olmuştur.
Yapılan görüşmeler sonucunda İran’ın başkenti Tahran’da Sadabat Paktı imzalandı.
Sadabat Paktı’na göre; üye ülkeler birbirlerinin iç işlerine karışmamayı, ortak sınırlara saygı göstermeyi kabul ettiler.
Sadabat Paktı ile de doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu.
Türkiye ile Hatay meselesi ve Irak ile toprak sorunu olan Suriye, Sadabat Paktı’na katılmadı.
Hatay Sorunu ve Hatay’ın Ana Vatana Katılması (1939)
TBMM ile Fransa 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması sonunda Türkiye-Suriye sınırı çizilmişti.
Antlaşmada Hatay sancağında Fransa denetiminde özel bir yönetim kurulması kabul edilmişti.
1936’da Fransa, Suriye üzerindeki manda yönetimine son vererek Suriye’den çekilme kararı aldı.
Fransa İskenderun ve Antakya şehirlerini Suriye’ye bıraktı.
Bu durum Hatay Türkleri arasında büyük endişe yarattı.
Türkiye, Hatay’ın geleceğini belirlemek için Milletler Cemiyetine başvurdu.
Fransa ise Hatay’ın, Suriye’nin bir parçası olduğunu açıkladı.
Milletler Cemiyeti, Hatay Sorunu’nu araştırmak için bir komisyon kuruldu.
Milletler Cemiyeti Hatay halkının çoğunluğunun Türk olduğunu, Suriye’ye bağlanamayacağını ve Hatay’da bağımsız bir devletin kurulması gerektiğini belirtti.
Milletler Cemiyeti, bağımsız Hatay Devleti için bir Anayasa hazırlattı (29Mayıs1937) .
2 Eylül 1938’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu.
İlk Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen oldu.
Hatay’ın 1939’da Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla mesele son buldu.
Atatürk’ün Ölümü ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi
Atatürk’ün sağlığı 1937 yılının sonlarına doğru bozuldu.
Atatürk’ün ölümüne neden olan siroz hastalığının tanısı Dr. Nihat Reşat Belger tarafından Ocak 1938’de konuldu.
Atatürk, dinlenmek üzere 26 Mayıs 1938’de İstanbul’a gitti.
Savarona Yatı’nda istirahat ettiyse de sağlık sorunları ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi.
2 Eylül 1938’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti’nin kuruluşu onu çok mutlu etti kendi isteği ile vasiyetnamesini hazırlattı (5 Eylül 1938).
Servetinin büyük bölümünü Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun çalışmalarına kaynak olması için Türk milletine bağışladı.
1 Kasım 1938’de TBMM’nin açılış töreni nedeniyle hazırladığı konuşması da yine Celal Bayar tarafından meclis kürsüsünden okundu.
8 Kasım 1938’de durumu iyice ağırlaşan Atatürk komaya girdi.
10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
Atatürk’ün naaşı 19 Kasım 1938’de Yavuz Zırhlısı ile İzmit’e oradan özel bir trenle Ankara’ya getirildi.
21 Kasım 1938’de Atatürk’ün naaşı, Etnoğrafya Müzesindeki geçici kabrine konuldu.
10 Kasım 1953’te ise ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’e nakledildi.
11 Kasım 1938’de toplanan TBMM, Atatürk’ün en yakın silah ve fikir arkadaşlarından İsmet İnönü’yü ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçti
İsmet İnönü, 1950’ye kadar Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürdü.
Not: Ünitenin devamına www.tarihkursu.com /ders notları bölümünden ulaşabilirsiniz.
Daha fazlası için bizi takip edin
Güzel olmuş
YanıtlaSil