OSMANLI DEVLETİ'NDE ÇÖZÜLMEYE KARŞI ÖNLEMLER- TARİH 11 2. ÜNİTE DEĞİŞİM ÇAĞINDA AVRUPA VE OSMANLI 3. KONU
Tarih ders notları, yks tarih ders notları, ayt tarih ders notları, tyt tarih ders notları, tarih özet, tarih 9 ders notları, tarih 10 ders notları, tarih 11 ders notları, inkılap tarihi ders notları, çağdaş Türk ve dünya tarihi ders notları, güncel tarih ders notları, özet konu anlatım, kısa tarih, yeni kitaba göre hazırlanmış ders notları, yeni müfredat tarih , tarih pdf
OSMANLI DEVLETİ'NDE ÇÖZÜLMEYE KARŞI ÖNLEMLER
XVII. Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla İç İsyanlar
Celâli İsyanları
Yeniçeri İsyanları (İstanbul İsyanları)
Suhte İsyanları
Osmanlı Devleti’nde Ekber ve Erşed Sistemi
Osmanlı Devleti'nde Layihalar
Lale Devri’ndeki Yeniliklerin Sosyal Hayata Etkileri
Matbaanın Geliştirilmesi ve Osmanlıya Gelişi
Osmanlı İlim ve İrfan Geleneğinde Yenilik Arayışları
Kâtip Çelebi, Evliya Çelebi, Naima Efendi
OSMANLI DEVLETİ'NDE ÇÖZÜLMEYE KARŞI ÖNLEMLER
XVII. Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla İç İsyanlar
Celâli İsyanları
Yeniçeri İsyanları (İstanbul İsyanları)
Suhte İsyanları
Osmanlı Devleti’nde Ekber ve Erşed Sistemi
Osmanlı Devleti'nde Layihalar
Lale Devri’ndeki Yeniliklerin Sosyal Hayata Etkileri
Matbaanın Geliştirilmesi ve Osmanlıya Gelişi
Osmanlı İlim ve İrfan Geleneğinde Yenilik Arayışları
Kâtip Çelebi, Evliya Çelebi, Naima Efendi
XVII. Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla İç İsyanlar
Celâli İsyanları
Celâli İsyanları, Yavuz Sultan Selim Dönemi'nde başlamıştır.
Bu isyanların, Celâli İsyanları olarak adlandırılması Tokat ve çevresinde isyan eden Bozoklu Celâl'den gelmektedir.
XVII. yüzyıla kadar devam eden Celâli İsyanları kısa zamanda geniş bir taraftar kitlesine ulaştı. Bu dönemde çıkan isyanların geneline Celâli İsyanları adı verilir.
Celâli İsyanları içinde devleti en çok uğraştıran isyanlar Karayazıcı, Deli Hasan, Tavil Ahmet, Canbolatoğlu, Kalenderoğlu, Kör Mahmut, Katırcıoğlu ve Gürcü Nebi isyanlarıdır.
Celâli İsyanlarının Nedenleri
XVII. yüzyılda uzun süren Osmanlı-Avusturya ve Osmanlı- İran savaşları gelirleri azalttığı için Osmanlı Devleti'nin ekonomisi zayıflamıştır.
Tımar sisteminin bozulması,
vergilerin yükseltilmesi,
iltizam sistemiyle istenilen sonuca ulaşılamaması,
eski askerlerin eşkıyalık faaliyetlerine yönelmesi gibi nedenler bu isyanların başlıca etkenleridir.
Celâli İsyanlarının Sonuçları
İsyanların bastırılmasında şiddet ve baskı uygulandığı
için sağlanan huzur uzun ömürlü olmamıştır.
Anadolu'da birçok insan hayatını kaybetmiş, köyler boşalmıştır.
Halkın can ve mal güvenliği isyanlar boyunca tehlike altına girmiştir.
İsyanlardan dolayı tarımsal ve hayvansal üretim düşmüş, işsizlik artmıştır.
Köylerden şehirlere yapılan göçler sebebiyle kırsal nüfus azalmıştır. Göç, şehir hayatında yeni sorunları doğurmuştur.
Ekonomik açıdan ise vergilerin düzenli toplanamayışı Osmanlı ekonomisini zayıflatmıştır.
Yeniçeri İsyanları (İstanbul İsyanları)
XVII. yüzyılda İstanbul'da çıkan isyanlar genel olarak
yeniçeriler tarafından çıkarılan isyanlardı.
Yeniçeri Ocağının bozulmaya başlaması, III. Murat Dönemi'nde başladı.
Yeniçeriler arasında evli olanların sayısının artmasından dolayı yeniçeriler kışlalarda kalmamaya başladılar.
Askerlik dışında ticaret ve esnaflık gibi işlere yönelmeleri de bu dönemde ortaya çıktı.
Yeniçeriler, XVII. yüzyıl boyunca saraydaki çeşitli gruplar arasındaki iktidar mücadelesine alet oldular.
XVII. Yüzyıldan itibaren Yeniçeri Ocağını devletin temel dayanağı olmaktan çıkarmıştı. "Ocak devlet içindir." anlayışının yerini "Devlet ocak içindir." anlayışı almıştı.
XVII. yüzyıldan itibaren devşirme sistemin terk edilmesi Yeniçeri
Ocağının saraya karşı ulemanın yanında yer almasına ve yenilikleri
reddeden bir yapı hâline dönüşmesine neden olmuştur.
Bundan dolayı ıslahat yapmak isteyen padişah ve devlet adamları bu uğurda canlarını kaybetmişlerdi.
Bunlardan Genç Osman, yeniçerilerin Lehistan seferindeki gayretsizliği üzerine Yeniçeri Ocağını kaldırarak düzenli bir ordu kurmak ve devlete çeki düzen vermek niyetindeydi.
Bu fikirlerinin duyulması üzerine yeniçeriler isyan etti.
Bu isyan Genç Osman'ın ölümüyle sonuçlandı.
Suhte İsyanları
Medreseli İsyanları olarak da anılan Suhte İsyanları, XVI. yüzyılda Anadolu ve Rumeli'de halk arasında sosyal gerginliğin bulunduğu bir dönemde cereyan etmiştir.
Medreselerdeli talebeler isyana katılan diğer kişiler (başıbozuk leventler ve çiftbozanlar) tarafından kışkırtılıp tahrik edilmiştir.
Suhte İsyanları Kanuni Sultan Süleyman'ın son dönemlerinde eşkıyalık hareketlerine dönüşmüştür.
Suhteler, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde Celâlilerle birlikte hareket etmişlerdir.
XVI. yüzyılda Sadrazam Kuyucu Murat Paşa'nın müdahalesi sayesinde Suhte İsyanları etkisini yitirmiştir.
Memleketin siyasi, iktisadi ve içtimai durumunun bozulması, medreselilerin eğitim dışı faaliyetlerde bulunmasına neden olmuştur.
Bu durum medrese eğitimini ve öğretimini aksatmış ve geriletmişti.
Bundan dolayı hem iyi hoca yetişmemiş hem de iyi âlim olmanın arzusunu taşıyan talebe sayısı azalmıştır.
Talebeler çalışmadan, bilmeden, kolayından icazet almış; hak etmeden mevki ve vazife alma peşinde koşmuşlardır.
Osmanlı Devleti’nde Ekber ve Erşed Sistemi
Osmanlı Devleti’nde şehzadeler, yönetimde tecrübe kazanması amacıyla yetiştirilmek için sancaklara gönderilirdi.
Şehzadelerin sancaklarda siyasi güç kazanmalarını engellemek ve merkezî otoriteyi güçlendirmek için I. Ahmet Dönemi'nde (1603-1617) bu sisteme son verilerek Ekber ve Erşed Sistemi'ne geçildi.
Ekber ve Erşed Sistemiyle şehzadelerin sancağa çıkma usulü sona ermiştir. Böylece şehzadelerin tamamen saray içinde yetiştiği kafes usulüne geçilmiştir.
Veraset sisteminde yapılan bu değişiklikle hanedanın en büyük (ekber) ve en olgun (erşed) üyesi padişah olacaktı.
Bu uygulamayla şehzadeler arasında taht kavgaları önlenmişti ancak şehzadeler ülke yönetiminde bilgi ve tecrübe kazanmamışlardı. Bilgi ve tecrübeden yoksun kalan şehzadeler, padişah olunca devlet adamları ve saray kadınlarının etkisi altında kalmışlardı.
Osmanlı Devleti'nde Layihalar
Layiha, Özellikle XVII. yüzyıldan itibaren devlet düzenindeki olumsuzlukların giderilmesi için tavsiye niteliğindeki görüş metinleridir.
XVII. Yüzyılda Koçi Bey, Kâtip Çelebi, Ayni Ali Efendi ve diğer devlet adamlarına raporlar (risale-layiha) hazırlatıldı.
Layihalar, Osmanlı yönetimindeki aksaklıkların nedenini askerî, sosyal ve ekonomik alanlarda sarsılmalara bağlanmaktaydı.
Layihalarda Osmanlı kadim düzenine dönme düşüncesi ön plandadır
Raporların içerikleri dikkate alınarak bu gidişata son vermek ve Osmanlı Devleti'ni tekrar eski gücüne ulaştırmak amacıyla II. Osman ve IV. Murat gibi hükümdarlar ile Tarhuncu Ahmet ve Köprülüler gibi sadrazamlar döneminde ıslahat yaptı.
Lale Devri’ndeki Yeniliklerin Sosyal Hayata Etkileri
Pasarofça’dan sonra artık Avrupa’ya karşı dış politikada gaza yerine savunma ilkesine bağlı politikalar izlemeye başlandı.
Lale Devri, 1718’de imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayan ve 1730’da Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir.
Osmanlı padişahı III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlık dönemini kapsayan zevk, eğlence, barış, yenileşme ve sivil reformların görüldüğü bu döneme XVIII. yüzyıl Osmanlı kaynaklarında Lale Devri adı ile bir dönem tanımlaması mevcut değildir.
İstanbul’da Haliç ve Boğaziçi başta olmak üzere lale yetiştirildiğinden dolayı ilk defa Yahya Kemal Beyatlı bu devir için “Lale Devri” tabirini kullanmıştır.
Damat İbrahim Paşa, Avrupa’yı tanımanın Osmanlı
dış politikası ve ticareti için önemli olduğuna inanan
ve fiilen adımları atan ilk sadrazamdı.
Damat İbrahim Paşa Dönemi'nde Paris, Viyana, Varşova, Lehistan ve Rusya’ya giden elçiler diplomatik ve ticari görüşmelerde bulundular.
Elçiler, Avrupa kültürü, sanatı, sanayisi, tarımı, birlikte askerî-teknolojik gücü ve diplomasisi hakkında bilgi edindiler. Edindikleri bu bilgileri birer rapor hâlinde İstanbul’a sundular.
Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Paris elçiliğinin ardından sunduğu raporla Osmanlı’da Batılılaşma hareketleri fiilen başladı.
Bu devir Osmanlı düşünce uyanışının başlangıcıydı.
Osmanlı devlet erkânı ve zenginleri yeni konaklar, köşkler ve saraylar inşa ettirdiler.
Bu dönemde Çelebi Mehmet Efendi’nin oğlu Mehmet Said Efendi ve İbrahim Müteferrika’nın gayretleriyle 1727’de İstanbul'da matbaa kuruldu.
İbrahim Müteferrika kaynaklarda matbaayı kuran ilk kişi olarak geçer
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, yangınlara karşı 1720’de Tulumbacı Ocağı’nı kurmak üzere Fransız asıllı Müslüman bir mühendis olan Gerçek Davud’u (David) görevlendirdi.
Yalova’da kâğıt imali başladı, İstanbul’da 1725’te bir çini fabrikası kuruldu. İstanbul’da mevcut çuha fabrikasının yanında "Hatayi" ismi verilen kumaşı dokumak üzere bir başka fabrika daha inşa edildi.
İstanbul’da başta mimari olmak üzere hemen her alanda Fransız tesiri, süsleme sanatında ise barok ve rokoko tarzları etkili oldu.
Doğu ve Batı dillerinden tercümeler yapıldı.
Deniz yoluyla taşradan gelen yolcuları sağlık bakımından kontrol etmek, yani karantina usulünü uygulamak Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Sefaretnamesi’nden sonra önem kazandı.
İstanbul’da çiçek hastalığını tedavi edebilecek bilgili doktorlar bulunuyordu.
Zenginlerin Batı yaşam tarzı olan eşyaları ithal etmeleri moda olmuştu.
Geleneksel alçak divanların yerini koltuk ve iskemle almıştı.
Pantolon giymek moda hâline gelmişti.
Batılı ressamlar zengin Osmanlıların portrelerini yapmışlardı.
Bütün bunlar Tanzimat Dönemi’ndeki Osmanlı düşünce uyanışının başlangıcıydı.
Matbaanın Geliştirilmesi ve Osmanlıya Gelişi
Kağıdı icat eden Çinliler, matbaayı da ilk olarak kullanmışlardır.
Çin basım tekniğinin yetersizliği ve geniş yazılara uygun olmaması nedeniyle arayışlar başlamıştı.
Alman Johann Gutenberg (Yohen Gutınberg) hareketli harflerle baskı tekniğini 1440’lı yılların sonuna doğru buldu ve 1452- 1455 yılları arasında hareketli harflerle iki ciltlik İncil basıldı
Avrupa’da kâğıt ve matbaa kullanılınca düşünce ve bilgi hızla yayıldı. Rönesans’ın doğuşu ve yayılışı matbaanın icadıyla yakından ilgiliydi.
Matbaanın icadının en önemli sonuçlarından biri de İncil’in değişik dillere çevrilip çok sayıda basılmasıydı.
İlk kez bir rahibin liderliğine gerek kalmadan İncil’i okuyanlar artık kiliseyi eleştirebilecek düzeydeydiler.
İncil’de anlatılanlarla kilisenin anlattığı dinin aynı olmadığı sonucuna varanlar, matbaayı kullanarak eleştirileriyle reformun hazırlanması ve Protestanlığın oluşumunda öncü olmuştur.
Matbaanın kullanılmasıyla kütüphanelerin sayıları artmış, kitap kiliselerin tekelinde olmaktan çıkmıştır.
Çeşitli konularda çok sayıda kitap basılması, Avrupa’da insanların o güne değin kendilerine sunulmuş veya dayatılmış olguları sorgulamalarına yol açmıştı.
Osmanlıda Matbaa
İstanbul'da ilk Rum matbaası Rum rahibi Nicodemus Metaxas (Nikodmus Metakıs) tarafından 1627’de açılmıştı.
Beyoğlu’nda faaliyete geçen bu matbaanın bastığı ilk eser “Museviler Aleyhine Bir Risale” adlı eserdi.
İbrahim Müteferrika matbaanın önemini anlatmak için kitap basımının faydalarını içeren "Vesîletü't Tıbâa'yı" hazırlayarak sadrazama sunmuştur.
İbrahim Müteferrika ile Mehmet Said Efendi'ye, III. Ahmet'in fermanı ve şeyhülislamın fetvası ile ilk Türk matbaasını kurma izni verildi.
İlk kitap 1729 yılının başlarında basıldı. Basılan eser, kaynaklarda “Vankulu Lugatı” adıyla geçen “Sıhahul Cevheri” tercümesiydi.
Matbaanın ilk kitapları bin beş yüz adet kadar basılırken sonrakilerde bu sayı beş yüze inmişti. Bunda basılan kitapların satılamaması rolü vardı.
Osmanlı İlim ve İrfan Geleneğinde Yenilik Arayışları
Kâtip Çelebi
Kâtip Çelebi 1609- 1657 yılları arası yaşamış, XVIII. yüzyıl Türk bilim dünyasının pozitif ve hür düşünceyi savunan ismidir. İlimde taassubun (bağnazlık) sakıncalarından bahsederek kaynaktan tahliller yaparak yararlı olanın kabul edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Kâtip Çelebi Osmanlı'daki durağanlığın ve Avrupa’daki bilimsel canlılığın farkına varmıştır.
“Düstûrü'lAmel” adlı risalesinde devlet düzenine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.
Avrupalıların, özellikle Yunanlıların coğrafya konusundaki bilgileriyle İslam yazarlarının bilgilerini kıyaslayıp "Cihannüma’’ adlı eserini hazırlamıştır.
Cihannüma’da Osmanlı’da başlayan bazı siyasi, sosyal ve ekonomik bozukluklara değinen Kâtip Çelebi, bu konuda birtakım çözüm önerileri de sunmaktadır.
Evliya Çelebi
Evliya Çelebi 1611- 1685 yılları arasında yaşamış Türk tarihinin en önemli seyyahlarından biridir.
Evliya Çelebi, iyi bir eğitim almanın yanı sıra zamanının geçerli yabancı dilleri olan Arapça, Farsça, Rumca ve bir miktar da Latince öğrenmiştir.
Seyahatname isimli eserinde "Rum, Arap, Acem, İsveç, Leh ve Çek’te 7 iklim, 18 padişahlık yerini 51 yıl boyunca gezip dolaştığını" anlatmıştır.
Evliya Çelebi, Seyahatname’yi 1630- 1681 tarihleri arasında yazdı.
Seyahatname, Osmanlı Devleti’nin adeta fiziki yapısının yazıya dökülmüş bir maketini ortaya koymak için kaleme alınmış bir eserdir. Eserde müellifin (yazar) gayrimüslimlerin yaşayışına ve kültürüne ait pek çok örnek yer alır. Eserinde gerçek ve kurmaca anlatımı ustaca kullanmıştır.
Naima Efendi
Naima Osmanlı Devleti’nin ilk resmî tarihçisi, vakanüvisidir. 1655-1716 yılları arasında yaşadı Asıl ismi Mustafa’dır. Naima ise mahlasıdır.
Naima Tarihi isimli eseri, içerik itibariyle olayları kronolojik bir sıra içerisinde nakleden geleneğe sıkı sıkıya bağlıdır.
Tarihçi sıfatıyla ele aldığı metni dikkatli şekilde yer yer karşılaştırmalar yaparak ve sözlü kaynaklara başvurarak şekillendirmiştir.
Kullanılan eserlerin isimlerini zikretmiştir. Eserde neden sonuç ilişkisi vurgulanmış, gelecekte olabilecek olayların kurgusu da yapılmıştır.
Naima’ya göre devletlerin ve toplumların kuruluş, yaşayış, olgunluk ve yıkılış sebeplerini bilmeyen kişiler kendi devleti için de herhangi bir tedbir alamaz.
Ona göre devlet için en zararlı şey, uzun savaşlar ve devlet adamlarının aralarındaki görüş ayrılığıdır.
Yanyalı Esad Efendi
XVIII. Yüzyılda yaşamış olan Mehmet Esad Yunanistan’ın Yanya şehrinde doğduğu için eserlerinde "Yanyavi’’ mahlasını kullanmıştır.
Mantık, felsefe, kelam, matematik, astronomi ve Öklid geometrisi alanlarında dersler aldı. Müderrislik ve kadılık görevlerinde bulundu.
Lale Devri’nin en önemli ilim ve fikir adamlarından biridir.
III. Ahmet’in Topkapı Sarayı’nda kurduğu kütüphanede vazifelendirildi.
Aristo’nun bazı eserlerini Arapçaya çevirip yorumlaması ile tanındı.
Devrinin âlimleri kendisine “Muallim-i Salis (Üçüncü Öğretmen) unvanını verdi.
Grekçe’den tercüme yapan heyetin başkanlığına getirildi.
“Talimü’s Salis”adını verdiği eserinde Aristo’nun ‘’ Fizika ‘’ esrinin çevirisi ve yorumu yer almaktadır.
Not: Ünitenin devamına www.tarihkursu.com /ders notları bölümünden ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder